12 Temmuz 2013 Cuma

Augsburg, Martin Luther, Hitler'li bir Bunker ve İstanbul'a kaçan aklım

Bugün sevgili Ferit & Ayşe Agi, bizi Augsburg'a götürdüler, sağ olsunlar. Augsburg, Münih'ten 65-70 km. kadar uzakta. Bir saatten az zamanda, yine yemyeşil araziler, ormanlar ve köyler arasından geçerek, kaymak gibi otobandan ulaştık, bu mühim ama küçük kente.

Öneminin nereden ileri geldiği, Tarih ders kitaplarından hatırlanabilir. Kısaca üzerinden geçecek olursak, Avrupa'da Vatikan'ın tahakkümüne ilk başkaldırının şehridir, Augsburg.

İlahiyat profesörü Martin Luther, 16. yüzyıl başında bu şehirde, Katolik kilisesinin topraklarının elinden alınması ve ruhbanların Tanrı ile kul arasından çıkarılması gerektiğini ilan ederek, Protestanlık mezhebini kurmuştur. Bu beyanatla Orta Avrupa'daki Katolikler ile Protestanlar arasındaki çatışmalar şiddetlenmiş, sonunda Protestanlar galip gelmiştir.

1555 tarihli Augsburg Barışı / Fermanı ile dileyen prenslerin (derebeylerin) Katolik kilisesinden ahalisiyle birlikte ayrılmasına, Protestan olmasına izin verildi. Daha geniş bilgi için şuralara bakabilirsiniz: Augsburg Barışı ve Martin Luther 

Seküler (laik) Avrupa'nın ilk doğum sancısı sayılabilecek bu hadiselerin kalbi, bir anlamda kurulu düzene ve onun adaletsizliğine başkaldırının merkezi Augsburg, aklını zorda kalmış İstanbul'unda bırakan benim için bir umut serinliği adeta. Kim bilir, halk sesini duyurabilir, hak yerini bulabilir belki, Augsburg'da olduğu gibi...



Augsburg Belediyesi




Mimarlar şehirde birbirinden şık izler bırakmış, ancak asıl heykeller şahane!














İşte o bina, prens sarayı! Luther'in isyan bayrağını açtığı yer:






Augsburg da birçok Alman şehri gibi, II. Dünya Savaşı'nda bombardımana uğramış.
Ayakta kalan işçi evleri, 1500'lerde, şehrin derebeyi olan Fuga ailesi tarafından yaptırılmış (bu yüzden mahalleye Fugerei -sesle:Fugeray- deniyor) ve inanılır gibi değil ama bugün hala yaşayan, yaşanan bir site olarak capcanlı ve ayakta.











20 sene tarih öğretmiş biri olmama dayanarak söyleyebilirim ki, toplumlara en dehşet verici yıkımları yaşatanlar, karizmatik, yetenekli, hayranlık uyandıran ve çok çok çok kötü kalpli, merhametten nasibini almamış liderler olmuştur.

Hitler gibi.

Etkisine kapılmamak zordur, böyle liderlerin. Almanların 1930'larda başına gelen de bu oldu işte. Parlak zekası, işlek diliyle koca milleti peşinden sürükleyen Aldof ahlaksızı, hem Almanları hem de Almanyalıları (başta Yahudiler, elbette) dönülmez bir mahvoluşa sürükledi. Tanrı tüm dünya halklarını, böyle bir hatanın tekrarından korusun...


II. Dünya Savaşı'nda bombardımana ve zehirli gaz saldırısına maruz kalan Augsburg halkı işte burada göreceğiniz yeraltı sığınaklarına atmış canını. Bunker denen bu daracık koridorlarda hayata tutunmaya çalışmış insancıklar...






Gaz maskesini görünce haykırarak ağlamamak için kendimi zor tuttum...
Ah İstanbul, ah benim çileli kızım.
Sağlam dur, e mi!








Münih'teki kadar adımbaşı değil ama Augsburg'da da Türk izleri mevcut. Bir kısmını yakalayabildik ancak.






Dönüşte Münih'teki Türk konsolosluğunun önünden geçtik.



Veeeee yanıbaşında: Çapuling :)

Sağ üstte: "değer vermeyiz dünya malına, boyun eğmeyiz tayyip kuluna"



"burdayız, haykırıyoruz, çünkü Erdoğan özgürlüğümüzü çalıyor"


Münih'te de #yeryüzüiftarı


"onlar cennete gitmek için bu dünyayı cehenneme çeviriyorlar. biz ise dünyayı cennete çevirmek için onların cehenneminde direniyoruz."


sol altta: "görerek ölmek, diz çökerek yaşamaktan evladır"






Beril