8 Temmuz 2013 Pazartesi

Nihayet München

Uçuş 2:15 dakika sürdü ve rötar ancak 15 dakika idi, THY için bayağı başarı sayılır. Hostes kızların dudaklarına baktım, ruj yok, yer personelinde türbanlılar da bulunuyor. Münih havaalanına indikten sonra tuvaleti olmayan koridorlardan (labirent) belki 15 dakika veya fazla yürüdük. Pasaportta memurla sohbet ettik. Profesörüm deyince buyurun dedi. Bu Almanlarda bilime saygı hala aynı. Ancak gümrük memuru tipimizden şüphelendi olsa gerek sorgu sualden sonra baktı ki "haşiş" getirmiyoruz saldı bizi.

Asıl gümrükten çıktığımızda bizi büyük bir sürpriz bekliyordu. Bir de baktım ne göreyim Erkin'in karısı Elfi. Dayanamamışlar 300 km. ötedeki Würzburg'tan bizi karşılamaya gelmişler. Biz ise otelimize taksi ile gitmeyi planlamıştık. Münih yolunda  trafik tıkanık. Kazanlıların propkası (bükü) burada da var. İstanbul'da her gün yaşadığımızdan bize pek dokunmadı. Dönene kadar eski evlerimizi, Englisher Garten 'i  (şehri boydan boya geçen İngiliz bahçesi) dolaştık. Akşam ise Erkin'in sürprizi Taklamakan Uygur lokantası idi. Güzel acılı yemekleri yedik. Tabii ki o acılar beni sabaha bayağı tırmaladı.
Nadir

İlk günün ardından

Münih'i sevdim. Sanırım şu günlerde inşaat sahasına çevrilmemiş, toza bulanmamış herhangi şehri sevmem en çok iki dakikamı alır... Münih kusura bakmasın, çok özel sebeplerden değil, sırf bunun için sevdim kendisini.

İnsanın etini çimdikleyen "her an her şey olabilir" geriliminden uzak, sakin ve makul boyutlarda bir kent. Binalar mesela, yüz seksen beş katlı değil. Ahali kıpır kıpır, az biraz sportif yaşam delisi, bisiklet tepesinde ve koşmada, tişörtlü, şortlu güleçler kalabalığı. Orta Avrupa'ya has mıymıntılık yok. Güney Avrupa'nın namütenahi kameraya poz vererek oturma-kalkma-yeme-içme-hacet giderme-kaş kaldırma-saç savurma-güneş gözlüğü takma ıkıntısından da azade, üstelik. Palaspandıraslığı ile pek barışık, lakin yine de derli toplu, sarı kafalar.

Türk mahallesinin ortasına düştük, kapı gıcırtısı efekti tek oradan geliyor. Bir de "ulen nüfusu dengeli dağıtaraktan 80 milyonluk memlekette efendi gibi yaşamak mümkünmüş oğlum" vınlamaları kafamın içinde. Orta sınıf sularından bizcileyin bir çift için ödenebilir paralara, şehrin lop göbeğinde bahçeli, dereli, ağaçlı, köpekli, salıncaklı ve bilumum özledimcikli evler var. Valla var.

Daha önce akıl edememişliğime yanarak, "Türk'ün Türk'ten başka dostu olmaz", zira bu arızacılarla kimse ahbap olmak istemez, ihtimal dahilinde midir? Huylandım şimdi.

Bir günde bunca sosyoloji, demografi, emlak, nebatat, sıhhi imdat yetişir.

Beril