12 Temmuz 2013 Cuma

Augsburg

Bugün Ferit ile Ayşe bizi Romalılar tarafından kurulan, bölgenin belki de en eski şehrine götürdüler.  Şimdilerde Bavyera Devletine bağlı Schwabların (Bavarlar gibi birbirinden haz etmeyen bir Alman halkı) başkenti durumundaki şehirde, geçmişten bir hayli şey saklanmış. Bunun başında 16. yüzyıla ait sosyal evler, 17., 18. ve 19. yüzyıla ait yapılar geliyor. Savaş esnasında haylisi bombalanmış, şehrin nerdeyse % 50'si yıkılmış. Binlerce insan ölmüş. 

Başta Birinci Dünya Savaşının müttefikleri Almanları çok aşağılayan ekonomik ve siyasi şartlar dayatınca, Hitler gibi bir lider ortaya çıkmış. O milyonlarca insanı  peşine takmış, sırf komşularına değil, kendi vatandaşlarına da çok kanlı bir sonuç hazırlamış. Bu savaşlardan akıllan Batılılar sonuçta Avrupa Birliğini kurarak kötü geçmişi tekrar yaşamamaya karar verdiler. Ancak geçmişin korkunç yüzünü Augsburg'ta ufacık bir sığınakta görebildik. Bunun dışında Almanya'da bu korkunç geçmiş tamamen unutturulmuş bulunuyor. Şu anda Almanya'daki yabancıların sayısı beş milyonu aşmış durumda. Bu durumun bazı aşırı gurupları rahatsız ettiği biliniyor. İlerde tekrar Hitler dönemine benzer gelişmeler olabilir mi?

Augsburg'ta da bir çok dükkanda Türkçe tabelalar gördük. Başka yabancılar da var. Bu yabancıların pek de Almanya'ya, Almanlara uyum sağladığı söylenemez.  Bu durumda çoğunluk azınlığa ne kadar tahammül edecek? Türkiye'yi örnek alırsak, çoğunluğun, yani iktidarın azınlığın haklarına pek de tahammül etmediği ve etmeyeceği ortada.  Bu, ekonomik zorlukların arttığı ülkelerde daha sıkça görülmeye başladı.

Münih'ten bir saatlik mesafedeki Augsburg düzenli, güzel bir şehircik. Eski yapıların dışında pek fazla görülecek bir şeyi yok gibi.

Dönüşte Türkiye Başkonsolosluğunun önünden geçtik. Başkonsolosluğun hemen yanında kurulan çadırlar ve pankartlar  "Diren Gezi, diren Taksim!" hareketinin burada da yaşadığının göstergesi idi. Bunların önünde ne polis vardı, ne de çadırlar sökülmüştü. İşte o zaman gerçek demokrasinin yaşandığı bir ülkede olduğumuzu fark ettik.

Augsburg gezisi beni fazlasıyla yormuş ki  akşam yemeğinden önce iki saat uyumuşum. Yemek için Münih'in en canlı sokaklarından biri olan Schwabing semtindeki Leopold sokağındaki bir restorana gittik. Cuma günü olduğu için mi, yoksa yağışsız bir akşam olduğu için mi (Almanya'da neredeyse 200 gün yağış veya kapalı hava olur) her yer tıklım tıklım idi. Buna ek olarak da bisiklet terörü tam hızıyla devam ediyordu. Bir tanesinin bana çarpmasından ramak kala kurtuldum. 25 yıl sonra eskisi gibi atik olamayacağımı unutmuşum. Bakalım yaşlı kemiklerimi yarın hangi maceralar bekliyor?

Nadir