15 Temmuz 2013 Pazartesi

Çiçek'ing, Çapuling, Saray'ing

Günün öyküsünü sevgilim bir önceki gönderide öyle güzel anlatmış ki, bana sadece fotoğrafları ve onların tekil bilgilerini paylaşmak kalıyor.

Güne çiçekler ve bitkilerle başladık: Botanik Bahçesi




Fuşya çeşitleri sergisi





Her bir çiçeği, kafamın 2 katı















İstanbul'da evde büyütülebilen bu bitki meğer tropikmiş.. Nasıl bir iklimde yaşıyoruz yahu?





Mis mis mis























Su içinde yetişen bitkilerin oburcuk arkadaşı. Durmaksızın homini homini...





Etobur bitki. Sinek falan yiyor.









Kahverengiler taş değil, bebek kaktüs!
















İlk iki metreyi kadraja alamadım.



Halk arasında aşk merdiveni denen ve asıl adı Cycadales (Çikas) olan bitkiler milyonlarca yıldır gezegenimizdeymiş...










Bir parça tahtanın üzerinde yetişen bu enteresan bitkileri görür görmez "aaa! Avatar" dedik.



 Karpuz ebadında bunlar, öncekilerden epey iri.




Familyanın Latince ismi Platycerium. Farklı türlerin ikinci adı değişiyor. İlgilenen olursa diye ;)




Türk aile, misafir gezdiriyor.



Turuncu ve sümüklü bir böcek



Hizmette sınır tanımayacak kadar Almanca kıvırdım..





Bunca bitki arasında güzel kokan bir tek yasemindi.


Münih metrobüsü bomboş geliyor. Adam başı 2,60 euro. Bekleme süresi 3 dakika, yolculuk 11 dakika.


Bilet makinasında Türkçe seçenek var.


Tramvayla iki durak gittikten sonra başkonsolosluğun yakınına geldik. Geçen gün arabayla yanından geçtiğimiz direniş çadırlarını ziyaret ettik.








Arkadaki koyu gri bina Türkiye başkonsolosluğu.












Haberleri, ihtimalleri, ümitleri ve çayı paylaştıktan sonra turistik faaliyetlere devam ettik. İstikamet, Nymphenburg Sarayı...

Sarayın şehre en yakın ucundaki gölet





Tam bu noktada, çepeçevre bir intiba edinmek için videoyu izleyiniz.









İnce kaneviçe, "needle painting" dedikleri. En az 8 metrekare.



Her yer çatlak patlak... Ayıp yahu!


Asya sanatı bambaşka. Koca sarayda bir Japon vazosu parıldıyor.





Vantilatör? :)



Yine Japon lambriler göz alıcı.


Aaaa! kızacağım artık. Duvar kaplaması ipekli kumaş erimiş resmen.


1765 yapımı biblolar, sarayın ender zarif ögelerinden.


1800'lerde, Bavyera'da bir yerde (bugün o isimde bir yer yok) cami varmış!


Japon şamdanlar


Kral I. Ludwig'in 36 metresinin portreleri "Güzeller Salonu" adlı bir odada sergileniyor. Buna da Harem denmiyor, öyle mi? Peh!


Ludwig de hepi topu bu ha!



Bakımsızlık ve pislik cidden çok rahatsız etti gözümü.



Kraliçenin odaları. Yatak yerden 1,5 metre yüksek!



Tavan süsü, duvar süsü...



Bir tür dernek olmalı... İlginç takkeleriyle, cümbür cemaat geldiler.



Bitti, çıkıyoruz.




Yol üstünde bir ilkokul. Bunca gündür dolaşıyoruz, rastladığımız ikinici okul bu. Neyse ki fotoğraflayacak fırsat var.



Bisiklet terörü... Eskaza bisiklet yolunda yürümek, ya sert bir çarpma ya da edepsiz bir fırça ile ödüllendiriliyor (!) Neyse ki bu kabasaba, dangıl dungul Almanlarla muhatap olmak gerekmedi. Başka kurbanlara şahit olduk ama...



Keyfim aslında pek yerinde ama gülümseyecek mecalim kalmamış :) Ah ayaklar, vah ayaklar!


Beril